26 Ekim 2013 Cumartesi

Kuzey Ege ve Güney Marmara Motosiklet Gezileri, Üçüncü Bölüm: Gökçeada

Bir sonraki durağımız Gökçeada’ydı.  Feribotumuz Kabatepe’den Gökçeada’ya saat 19:00’daydı. Bir saat on beş dakikalık bir deniz yolculuğu sonunda Gökçeada’ya çıktık. Lonely Planet’ta yazan Şen Kamping’i aradım ama telefona cevap veren olmadı. Nereye gideceğimizi, nerede kalacağımızı bilmeden Kuzulimanı’ndan Gökçeada’ya doğru yola çıktık. Yolda benzin almak için durduk ve neyse ki, benzinlikte çalışan kişi bize bu konuda çok yardım etti. Gelibolu’yu geçip düz devam etmemizi, Aydıncık yönüne sapmamızı Eşelek Köyü’nden sağa ayrılan yolu takip etmemizi söyledi. Bize bir de uyarıda bulundu. Burada koyunların başıboş olduğunu ve yollarda yattıklarını söyledi. Gerçekten de, yol kenarları koyun doluydu ve virajlı yollarda dikkatli ve son derece yavaş bir şekilde yol aldık. Yaklaşık yarım saat sonra Şen Kamping’in tabelasını gördük. Kamping görevlisi, bize kalabileceğimiz yerleri gösterdi. Burası deniz kıyısında, rüzgâra açık bir yerdi. Önceki gece Gelibolu’da kalırken, gece hava rüzgârlı olmasına rağmen kampingteki ağaçlar bizi rüzgârdan korumuştu. Yorgunduk ve sinirlerimiz gergindi. Kumda motor devrildi. Sonrasında çadır yeri ve motorun duracağı yer konusunda bir süre tartıştık. Çadır kurduğumuz yerde hasır bir gölgelik vardı ve bu hem motoru, hem de çadırı yağmurdan koruyacaktı. Motoru bu gölgeliğin demirlerine sabitleyip, ayaklığının altına da düz bir taş parçası koydum. Böylece motor çadırın üzerine devrilmeyecekti. Çadırın dış tentesini örtmemiştik. Yağmur başlayınca, rüzgârla birlikte yağmur Annie’nin yattığı kısma vurmaya başladı ve burası içeriden nemlendi. Gece çıkıp dış tenteyi örttüm, rüzgârda bu iş çok zordu. Ayrıca yumuşak kum nedeniyle çadır kazıkları pek iyi tutmuyordu. Birkaç saat sonra yağmur dinmişti ama rüzgâr iyice azıtmıştı. Çadır tentesinin olmadığını fark ettim. Rüzgârda uçup gittiğini sandım ama bir tarafındaki kazıklar çıkınca diğer tarafa yığılmış, üzeri su doluydu. Kumun üzeri de göllenmişti ve neredeyse buz kadar kaygandı. Az kalsın suyun içine düşüyordum. Rüzgârda uzun süre boğuştum. Sağdan soldan topladığım sandalyelerle hem çadırı, hem de dış tenteyi destekleyip güçlendirdim. Tatsız bir gecenin ardından gergin bir şekilde uyandık. Özellikle koşullar Annie için ağırdı. Rüzgâr hâlâ çok güçlüydü, öyle ki her şeyi uçuruyordu. Dikkatli bir şekilde toparlandık, bu yüzden biraz uzun sürdü. Hava açmaya başlamıştı ve güneş vardı. Güneşi özlemiştik. Buradan bir an önce ayrılmak istedik. Toparlanıp yola çıktık.
Rüzgârlı ve yağmurlu bir gecenin sabahında. Fotoğrafta gece sandalyelerle desteklediğim dış tente ve çadır görünüyor

Şen Kamping kişi başı 10 TL (2011 basımı Lonely Planet’ta 7 TL olduğu yazılıydı). Burada duş için sıcak su bulunmuyor. Deniz kıyısı olduğu için rüzgâra açık, iç bölgelerden daha soğuk oluyor. İnce kum her yere giriyor, temizlemek kolay değil. Denizi ve kumsalı güzel, yazın gelirseniz burayı seveceksiniz.
Şen Kamping'in kumsalı, yazın keyifli ve ucuz bir tatil vaat ediyor

Şen Kamping tel no'ları: (0286) 898 1020/0536 701 7801
Adresi: Aydıncık Plajı, Gökçeada (İmroz), Çanakkale
http://www.e-gokceada.com/sencamp.html

Toparlanıp Gökçeada’ya döndük. Bir kafenin önünde oturup güneşin tadını çıkardık, poğaçalarla kahvaltı yaptık. Rehber kitaplara göz attık, Lonely Planet, Kaleköy’ü (eski adı Kastro) tavsiye ediyordu. Yalnızca birkaç saatimiz kaldığı için buraya gitmeye karar verdik. Yeri gelmişken belirteyim, Gökçeada'nın (ada ile aynı adı taşıyan) yerleşim merkezinde görülmeye değer bir şey yok. Adanın bize göre en ilgi çekici yeri ise Kaleköy’dü. Sırf bu yüzden adaya gelmiş olmaktan dolayı memnuniyet duyduk. Aynı şekilde, buranın adanın en turistik yeri olduğu, pansiyon ve otel sayısından belliydi. 
Kaleden, Kaleköy manzarası

Annie, kale kalıntıları üzerinde güzel havanın ve manzaranın tadını çıkarıyor

Yolun ulaştığı son nokta. Buradan kale kalıntıları yürüyerek iki dakikalık mesafede

Kaleköy çok küçük bir köy. Bir zamanlar yaşayan Rum nüfusun tümü adayı terk etmiş. Burada hâlâ kullanılan bir Ortodoks kilisesi var. Küçük bir yat limanı bulunuyor. Yukarıdaki kale kalıntısı, manzarası nedeniyle en çok görülmeyi hak eden yer. Aynı şekilde, yol üstünde çok güzel taş evler, villalar göreceksiniz. Yollar taş döşeli. Çınar ağacının altında çok güzel bir kahvehane (Mustafa’nın Kayfesi) geçeceksiniz, hemen yanı başında eski bir kilise var. Bu kahvehanede mola verin ve bir şeyler için. Burası huzur verici bir yer. Kale kalıntısına çıktığınızda, Kaleköy’ün yat limanını seyredebilirsiniz. Buranın manzarası çok güzel. Burada yarım saatten fazla oyalandık. Sonra zamanımızın azlığına karşın (yalnızca yarım saatimiz kalmıştı), böyle hoş bir yerde Türk kahvesi içmemek olmaz deyip, kahvehaneye uğradık. Kahvelerimizi içip yola düştük (bir fincan Türk kahvesi 3 TL).
Kale kalıntıları. Aşağıda Kaleköy'ün yat limanı gözüküyor

Kale dönüşü dinlenmek ve kahve içmek için harika bir yer: Mustafa'nın Kayfesi


Eğer feribotla gelirken Kuzulimanı’ndan doğruca Gökçeada’ya giden yolu takip ettiyseniz, burada aynı yolu takip etmeyin. Daha kısa bir yol var ama dikkatli olmanız gerek. Gökçeada’ya doğru yol alırken sağınızda havaalanı tabelasını görür görmez, sola doğru başka bir yol saptığını göreceksiniz, bu yol Kuzulimanı’na giden daha kısa bir yol. Kuzulimanı levhası yalnızca Gökçeada’dan Kaleköy’e giderken var, Kaleköy’den Gökçeada’ya giderken yok, bu yüzden sapağı kaçırmayın. Bu yol on beş dakikada sizi feribotun kalktığı Kuzulimanı’na götürecek. 
Feribot beklerken

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder